5.08.2007

Retro - vol. 2

Sevmeye yeteneksiziz
İtiraf cümlesi. Beklentilerden, "seni seviyorum"lardan, egondan, bin türlü şatafattan sıyrılıp sadece sevmeyi beceremiyorsun. Sevmenin yalınlığı ağır geliyor. Kalbine çöreklenen bu yükü hafifletmek için "seni seviyorum" diyorsun. Sevgi beyanatı... "Ben eteğimdeki taşları döktüm, seninkileri görelim".

Şimdi top karşındakinde, o da "seni seviyorum" derse bu ağırlığın yarısını ona atacaksın, gol olacak, sevebileceksin böylece. Ama ya demezse? Kızılca kıyamet..
O zaman seni sevecek birilerini bulmalısın. Seni pohpohlayacak, ego denilen balonu şişirecek birileri.. Çünkü sevgin, var olmak için dış yardıma ihtiyaç duymayan hükümran bir devlet değil. Sevmen için sevilmen gerek. Sevmeye devam etmen için kuleden gelecek uçuş iznine muhtaçsın. Bir bağımlı değişken olarak sevgi.. Ne acizlik!
İşte bu yüzden, her hüsrandan sonra bir bahaneye sığınmak istediğinde şu mısralar diline pelesenk oluyor: "...kimi aşklar hiç bitmezmiş bizimkisi bitenlerden, sevmeye yeteneksiziz!"
Ve sevmeyi beceremediğini itiraf ederken bile "yeteneksizim" diyemiyorsun, bu yükü de tek başına üstlenemiyorsun.
01.03.2006 11:51:14


Pms
12 saat içinde bir profiterol, 5 top dondurma, 1 karyoka, 3-4 parça kabak tatlısı, 8-10 tane kestane şekeri yeme sebebi. (bkz: ben bugün bunu gördüm)
25.02.2006 02:32:53


Dostlar
"Giden"ler, "gelen"ler arasından sıyrılıp, hayatında "kalan"lar, yanına kar "kalanlar", tüm fırtınalar dindiğinde, deniz durulduğunda birbirine "kalanlar"... Gözlerine bakmanla sarılıp seni teselli eden, hüznünü parçalara bölen, sevincini çoğaltan, leb bile dedirtmeyenler... Dünyanın yükünü hafifleten, omuzlarını biraz daha dikleştirip, yüzüne yerleştirdikleri çocuksu gülümsemeyle, üstüne üstüne gelen hayata kocaman bir "siktir" çekmene yardım edenler...
13.02.2006 12:15:07


Kağıt kesiği
Ummadık taşın baş yarmasıdır. Varlığından haberdar olmadığınız kesiği limon sıkarken fark edersiniz. Sinsi ve incecik bir yarık aniden açılıvermiştir parmağınızda. Çok acır, ama çabuk iyileşir. Bitti.
08.02.2006 09:25:12


Kitap okumakla övünmek
"Tuvalet eğitimi"ni tamamlamış olmakla övünmenin bir üst basamağıdır. Devamında, yürürken sakız çiğneyebilmekle övünmek gelir.
23.12.2005 18:33:05

Zamanın silemedikleri
Zamanın silebildiklerinden geriye kalan "iz"lerdir. Her şeyin ilacı olan zamanın bile derman olamadıklarıdır bunlar. Acıyı, kırgınlığı, öfkeyi, nefreti, hıncı, hayal kırıklığını, ve hatta kini dindirdikten sonra bunların açtığı yaraların kabuk tutmasını sağlayan zaman, kabuk düştüğünde eli kolu bağlı, öylece bakar "yara izi"ne.
14.12.2005 09:36:22

Gidemem
Kapıyı çekip giden, ya da yüzüne kapıyı çarpıp gittiğiniz insanların, bir süre sonra "eski dost düşman olmaz" sözünü doğrularcasına bir bir geri dönmesini, tüm olumsuz düşüncelerin nasıl olup da buharlaştığını anlatan şarkı. Tüm mesele şuymuş meğer: "zehir dışarı akmadan yürek yıkanmıyor"
13.12.2005 10:30:42

Çocukluk
80'lerde çocuk olanlar için çatapat ve kızkaçıranın aksiyon; pamuk helva, şemsiye çikolata, mabel, ve leblebi tozunun tat; saklambaç, yerden yüksek, istop, ve akşam ebesinin eğlence kattığı dönem. İnisiyatif kullanmak için "kırmızıyı tuttum kurallar benden!" demenin yeterli olduğu; tüm acıların "anne ilacı" ile dindiği; gece 20.00'da yatmanın en büyük dert sayıldığı; yaşamın en kolay, en tasasız, en kısıtlı ama en özgür bölümü, ilk perdesi..
23.11.2005 22:51:56

Çocuk gözüyle bakmak
"Görmek"tir. Görüp de umursamamaktır bazen; yeni boyandığını bile bile ellemektir bir duvarı, meraktır, "çocukluk"tur işte.. Ya da rutinin içinde kaybolup gitmiş şeylere çok şaşırmaktır; "vaaaaaaoooov!" diyebilmektir 1.80 m.lik boya, veya 40 yaşa...

"Küçük" olmayı gerektirir çocuk gözüyle bakmak, ya da dünyanın fazla "büyük" olmasını.. Velhasıl, "çocuk" olmak gerekir o gözlerle bakabilmek için, "naif" olmak gerekir.
23.11.2005 22:25:50

Anneyi özlemek
Yorgun, sıkkın, üzgün, bıkkın, dargın, kırgın, hasta, bitkin olunduğunda yapılan ilk şeydir. Tüm dünya üzerimize geldiğinde sığınılacak tek limandır o. Çok özlenir "anne" böyle karanlık zamanlarda, çok... Çocukluğumuzda dizlerimizdeki yaralara "anne ilacı"nı sürerken; büyüyünce ruhumuzdaki yaralara derman olur. Sanki bir kerecik sarılsa o omuzlarımıza binen dünyanın yükü kuş olup uçacaktır. Parmakları saçlarımızın arasına daldığında tüm sıkıntılar gözyaşlarıyla dışarıya akacaktır sanki..

Huzur verir anne denen güzellik. Hatta çoğu zaman huzur annede vücut bulur. Çok özlenir anne, çok...(çok özledim anne... Çok!)
23.11.2005 19:41:59


Arkadaşlar konuşarak, dostlarsa susarak anlaşır
İnsanın, derdini herkese sözcüklerle; ama yalnız çok özel insanlara tek bir bakışla, ya da sadece bir anlık sessizlikle anlatabilmesi durumudur.

Ha bir de, (bkz: actions speak louder than words)
20.11.2005 23:36:15

Büyümek
Boyun uzaması, ruhun kısıtlanması... "Evcilik"lerin, "saklambaç"ların, "istop"ların yerini "evlilik"lerin, "boşanma"ların, "sözleşme"lerin alması. Matah bir şeymiş gibi "küçük"ken çok istenen şey.

Halbuki "biz büyüdük ve kirlendi dünya..."
15.11.2005 20:22:15


Kız arkadaşın hamile olduğunu öğrenmek
Mevzubahis kız "arkadaş", arkadaştan/dosttan öteyse, "can"sa, "kardeş"se; bir noktacığın teyzesi olduğunuzu fark ederek gözlerinizin dolması, sevinçten yerinizde duramamanız, çığlık çığlığa zıplamanız gibi sonuçlar doğurabilen hadise.
01.10.2005 12:27:23


Bir dostun ölümü
Çok ama çok acıdır. Çok acıtır... En kötüsü de ölen dostun hala yaşamasıdır. Bir zamanlar en "yakın", en "içten", en "can" olanın, bir gün "uzak", "soğuk", "öteki" olmayı seçmesidir. Yazık ki elden bir şey gelmez (when a heart is broken, there’s nothing to break), zorla güzellik olmaz... "Artık sen de herkes gibisin" der, yaranızı zamanın şefkatli kollarına bırakırsınız iyileştirmesi için...
28.09.2005 23:21:10


Saati sağ kola takmak
Unutkan insan eylemi. Hatırlaması gereken bir şey olduğunda sol kolunda olan saatinin yerini değiştiren unutkan şahıs, saatin sağ bilekte rahatsızlık vermesi sayesinde (alışmadık bilekte saat durmaz) bir şeyi unutmaması gerektiğini aklından çıkarmaz. Yeter ki neyi unutmaması gerektiğini hatırlasın.
28.09.2005 22:13:17

Sarışın
Şükürler olsun ki güzel yurdumuzda Kuzey Avrupa ülkelerindeki kadar çok olan kadın türü. Avrupai milletiz vesselam.. (bkz: Doğan görünümlü Şahin)
28.09.2005 16:34:28

Yıllar sonra
Sezen Aksu'nun kıyıda köşede unutulmuş en güzel şarkılarından... Hatta neredeyse şarkı bile değil, sessizlik eşliğinde sözlerin melodisi..

Hiçbir şey kalmasın,

Hepsi silinsin, hepsi...

Elimde olsa yırtardım gölgemi,

Resmine vurmuş bir hazan günü

Yıllar sonra...

Yıllar sonra...

Hiçbir şey kalmasın,

Hepsi silinsin, hepsi...
20.09.2005 22:39:57

Gereklilik kipinde yaşamak
Hayatın tadını çıkarmayı başka insanlara bırakmak. Kuralların, görevlerin, "-meli"lerin, "-malı"ların sınırladığı bir alanda kum saatini akıtmak. Kolunu kanadını kıran şablonların içine sığmak. Ruhunu bir kavanoza kapatıp, yalnız bedeninle yaşamak. Acele etmek, ve hep geç kalmak...
18.09.2005 13:18:44

Piercing
Yaptırmak isteyenlerin, işlemin hijyenik ve özenli yapıldığından kesinlikle emin olmaları ve iyileşme sürecinde gereken bakımı ihmal etmemeleri durumunda N.Ş.A'da sorun yaratmayacak olan aktivite. Bu anlamda "Türkiye'yi delen adam" olarak nam salmış "PJ", ve mekanı "Lotus Art Factory" en bilinenlerdendir.

Piercing yaptırdıktan sonraki en az 1-1,5 ay (piercingin nerede olduğuna göre iyileşme süresi de değişir) havuza ya da denize girmek pek tavsiye edilmediğinden, yaz başında piercing yaptırmak bu tür faaliyetlere "bir dur demek" olacaktır, unutmamalı, unutturulmamalıdır.

Piercing yaptıran insanların bunu neden yaptığını sorgulamak, piercingin altında derin anlamlar aramak, ya da bu kişileri bir şekilde yargılamak (misal, şurasında piercingi olan toptur, burasında olan avamdır; zaten bunların topu ezik olduklarından dikkat çekmek için takıyorlar bu mereti; bunun piercingi var hanım, Allah bilir kedi de kesiyordur, vs...) pek öyle akıl fikir sahibi insan işi değildir. Zira adam yapmıştır, sana nedir.. Yüksek topuklu ayakkabı giymek (bunun da şıklığı ve gerekliliği göreceli olmasına karşın bir süreden sonra acı verdiği yadsınamaz-ki piercingde acı bir kereye mahsus olmakla birlikte giderek azalırken, yüksek topuklu ayakkabının kadın milletine çektirdiği eziyet, giyme süresiyle doğru orantılı şekilde hızlanarak artar ve ayrı bir yazı konusudur) ile piercing yaptırmak arasında bu anlamda dağlar kadar fark olmamasına rağmen, şekle azami önem veren yurdum insanı, alışık olmadığı bu kavrama çeşitli yorumlar getirmekten ve minik bir metal parçasına altında ezileceği anlamlar yüklemekten kendini alamaz da alamaz işte. Ha insan bundan hoşlanmıyor, veya bunu lüzumsuz ya da saçma buluyor olamaz mı, çok da güzel olur. Ama eğer bu kişilerin ardında onların bir yerlerini delmek için koşan birileri yoksa, piercing de bu kişiler için sorun teşkil etmiyor olmalıdır. Evet.
16.08.2005 11:12:34

Unutmaya çalışmak
Nafile çaba.. Zira unutulmak istenen şey bu "çalışma" sonucu hep akılda olacaktır. "Ben unutmaya çabalarken unutabilirim" diyen kişi ancak kendini kandırır. Misal; "dolaptaki bir kutu dondurmayı unutmalıyım, dolaptaki bir kutu dondurmayı unutmalıyım, dolaptaki bir kutu dondurmayı unutmalıyım, dolaptaki bir kutu don.., dolaptaki bir.., dolap.., hö!!" gibi bir süreçle unutmayı başaran insan ya fazlasıyla şuursuzdur, ya da insan değildir, balıktır, ve dahi Dory'dir. Evet, böyledir bu.

Bir de şöyle bir şey var konuyla ilgili:

(bkz: Eternal Sunshine of the Spotless Mind)
07.08.2005 08:54:27


Tadı damağında kalmak
Her seferinde bir diğerinin tadı damakta kaldığından, irade sahibi olmayan bünyelerde arka arkaya 6 şeftali yemeye sebebiyet verebilen durum. Hoş değil tabi.
05.08.2005 15:49:31


Yosun kokusu
Deniz kokusudur bazen, ya da yaz kokusu.. Ama güneşli, açık bir kış gününde sahilde yürürken ciğerlere dolan, kıyıya vurup kurumuş yosunların kokusu, çocukluğun kokusudur.

Kumdan kaleler yapılan, denizde taş sektirilen, eller "çamaşırcı kadın eli" kıvamına gelene kadar suda durulan, "ördek suya daldı zil çaldı" gibi anlamsız oyunlarla saatlerce eğlenilebilen, kimsenin size ihanet etmediği, sizin kimseyi aldatmadığınız (eskidendi, çok eskiden) naif günlerin kokusudur.
04.08.2005 07:28:57

Aşk ölmez biz ölürüz
Aşkın karşıdaki insandan bağımsız, kişinin kendisinden kaynaklanan bir hadise olduğuna inananların ileri sürebileceği bir önerme.

Aşk ölmez, biz ölürüz; çünkü aşık olduğumuzu sandığımız kişi aslında bizim aşık olduğumuz kişi olmayabilir. İçimizde büyüttüğümüz aşkın gözlerimize indirdiği perde yüzünden kolay kolay bunun farkına varamayız. Fark ettiğimizde çok geç olmuştur; ölen ölmüştür, kalan sağlar bizimdir..

Aşk ölmez, biz ölürüz; o çok derinlere yer etmiş olan aşk, kendini anılarla, paylaşılanlarla besler; güzel günleri anımsayınca yüzümüzde minik bir tebessümün belirmesi bundandır..

Aşk ölmez, biz ölürüz; aşkımız ruhumuzla dansına devam ederken, aşık olduğunuzu sandığınız, bir zamanlar "biz" olduğunuz kişi ölür, bedenlerin soyut ölümüdür aşkın bitişi sanılan şey. "Biz" öldükten sonra, belki bencilce ama, geriye sadece "ben" kalır, tıpkı aşkta da başından beri olduğu gibi: "Hayallerim, aşkım ve ben.."

Evet, ölümdür yaşanan tek başına, ama aşk da tek kişiliktir.
19.05.2005 23:29:06

Gugukçuk
Aslen kendisine guguk kuşu denen, sevimli, melodik hayvan. Güvercine benzeyen, masum göründüğü kadar da komik bir hayvandır. Bahar geldi mi bunlar sabahın kör saatlerinden itibaren "gu-guuuuk-çuk gu-guuuuk-çuk" şeklinde öterler. Bu esnada, "gu-guuuuk" derken kafalarını öne eğip, "çuk" derken kaldırırlar. (Belki hepsi kaldırmıyordur, ama balkonuma gelen Gugukçuk Gazanfer'den edindiğim izlenim budur.) Bir de yine bu sesi çıkarırken kursakları şişer. Bir gugukçuğun sesiyle uyanmak, huzurla karışık bir neşe dalgasına kapılmaya neden olabilir, dikkat edilmelidir.
18.05.2005 16:47:55

Alkolün faydaları
Zihin açma, hayalgücünün sınırlarını genişletme gibi faydaların içinde bulunduğu upuzun liste. Misal, ayık kafayla asla girilmeyecek olan çıkmaz sokağa, çıkmaz sokak olduğunu bile bile, "belki bu sefer çıkar" düşüncesiyle girmek, ancak yaratıcı fikirler dehlizinde kendini kaybetmiş alkollü insanın yapacağı iştir.
17.05.2005 11:54:09

Demek istediğini diyemeyen kelimeler
"Actions speak louder than words" önermesini güçlendiren kelimeler. Bunlar zaman zaman öyle yetersiz, öyle biçare kalır ki, kelimelerin kifayetsizliği sırtınıza binen ağır bir yük olur çıkar. Bir noktadan sonra ne deseniz boştur, ağzınızdan çıkan her sözcük bir öncekinden daha anlamsız gelmeye başlar.

Oysa bir dokunuş, bir tebessüm, hatta sadece gözler yeterlidir onlarca kelimenin birleşip ifade edemediklerini anlatmaya..
03.05.2005 14:29:01

Ezanın dinmemesi
Dört yanı camilerle dolu memleketimizde, imamların ortak saat uygulamasına geçememelerinden; ya da imamlarımızdaki kanon sevdasından dolayı; sabaha karşı ezan sesiyle yataktan fırlayıp, su içip, tuvalete girip, evde iki tur attıktan sonra kafanızı yastığa koyduğunuzda hala "Allahu ekber" diyen bir adam sesi duymanızın nedenidir. Ezan akar, akar, akar...
14.04.2005 16:40:28

1 yorum:

Butterfly dedi ki...

Sevmen için sevilmen gerekmiyor, sevmemek ve sevilmemek olacağına sadece sevmeyi kabul edenlerden olmayı seçtim, bu seçimin de bedeli vardı elbet, hem de hiç beklemediğim kadar ağır…
Sevincimi çoğaltan dostlarım oldu, acılarımı bir kucakla dindirenler kadar.
Bir A4 kağıdının bir ara yüzünün bu kadar ciddi bir kesiğe sebebiyet vermesi beni de her zaman şaşırtmıştır. Ama işte hayat da böyle bir şaşkınlık sonucu ortaya çıkmış bir bütünün parçalarını algılama biçimimizdir.
Zamanın silemediği izlerele yaşamayı öğrenmiş biri olarak evet diyorum, evet.
Kapıyı çıkıp gittiklerim de oldu, geri döndüklerim de dönmediklerim de….
80 lerde çocuktum, hala hüzünle anımsadığım bir çocuk…
Çocuk olmanın naif olmakla yakın bir akrabalığı olduğu içindir çocukluk özel bir coğrafya.
Anneler nende hep karanlık ve çıkmaz zamanlarda özlenir sorgularım, hala daha…
Büyümek, evet, "Evcilik"lerin, "saklambaç"ların, "istop"ların yerini "evlilik"lerin, "boşanma"ların, "sözleşme"lerin alması” dır başka hiçbir şey.
Yaşayan bir dostun ölümünü görmek ve onu gömmek kadar acı olan başka bir şey yoktur,
Her şeye koşan ama hiç bir şeye yetişemeyen bir olarak hep acele ettim ama hep geç kaldım, en önemli şeylere geç kalarak yaşadım hayatımı…
Deniz ve yosun kokusu burnumun direğini sızlatır en sevdiğim 3 kokudan biridir…
Aşkın öldüğüne inandığım kadar aşkın tek kişilik olduğuna da inandım, ölümde tek başına yaşanır ama ölürken genelde birileri olma ihtimali vardır yanımızda oysa aşk gerçekten de tek kişiliktir.