18.10.2007

Bir anda...

Çok klişedir, bir o kadar da doğru: Pamuk ipliğine bağlı hayatlarımız... "Little things" demiştim hani, insan hayatına yön veren, rotamızı farklı varış noktalarına çeviren "little things", bir başka deyişle, hayatın cilveleri...

"
Hayatımızın birtakım ehemmiyetsiz teferruattan ibaret bulunduğunu görüyordum. Bizim mantığımızla hayatın mantığı asla birbirine uymuyordu. Bir kadın, tren penceresinden dışarı bakabilir, bu sırada gözüne bir kömür parçası kaçar, o ehemmiyet vermeden bunu ovuşturur ve bu minimini hadise dünyanın en güzel gözlerinden birini kör edebilirdi. Göz mü mühim, kömür parçası mı diye düşünmek nasıl aklımıza gelmiyorsa, ve bütün bunları nasıl hiç mütalaa yürütmeden kabule mecbursak, hayatın daha başka türlü birçok cilvelerine de aynı tevekkülle katlanmaya mecburduk."*

Mecburuz. Katlanıyoruz.

"An"lar var hayatlarımızda, geriye dönüşü ya da telafisi olmayan "an"lar...

An
: Zamanın bölünemeyecek kadar kısa parçası, lahza. (TDK Güncel Türkçe Sözlük)
Zamanın bölünemeyecek kadar kısa bir parçası, insanın yaşamının seyrini değiştirebiliyor.
Bir "an"lık dikkatsizlik, bir "an"lık öfke, bir "an"lık dalgınlık, bir "an"lık kontolünü kaybetme... "An"lık hezeyanlar sonucu tek gidişlik biletler kesiliyor. Köprüler atılıyor, gemiler yakılıyor... Ve bir "an"da anlayabiliyorsun ki, "benim" dediğin pek çok şey aslında hiçbir zaman senin olmamış. O "an"a dek yaşadığın hayat baştan sona bir yanılsamaymış... Saat 12'yi vurmuş, Cinderella'dan Külkedisi'ne dönüvermişsin. Çevreni saran o kalabalık, prens sandığın adam, döne döne dans ettiğin saray buhar olup uçmuş, kendi başına kalakalmışsın.

"Bir insanın bize her şeyini verdiğini zannettiğimiz anda onun hakikatte bize hiçbir şey vermiş olmadığını görmek, bize en yakın olduğunu sandığımız sırada bizden, bütün mesafelerin ötesindeymiş kadar uzak bulunduğunu kabule mecbur olmak acı bir şey.
Bunun böyle olmaması lazımdı…"*

Ama olmuştu bir kere. Bir anda...
Çok daha farklı bir yarına uyanmana neden olan bir "an"da...
Hayata ve insanlara-en sevdiklerine bile-bir daha aynı gözle bakamamana neden olacak bir "an"da...

"Her şeyin bir hayal, aldatıcı bir rüya, tam bir vehim olduğu ortaya çıkınca ne yapılabilirdi? Bu sefer inanmak ve ümit etmek kabiliyetini ben kaybetmiştim. İçimde insanlara karşı öyle bir itimatsızlık, öyle bir acılık peyda olmuştu ki, bundan zaman zaman kendim de korkuyordum. Bana
yaklaşmak isteyenlerden kaçtım. Kendime en yakın bulduğum veya bulacağımı zannettiğim insanlardan en çok korkuyordum. “O bile böyle yaptıktan sonra!...” diyordum. Bazen kendimi bir müddet için unuttuğum, bir insanda kendime yakın taraflar bulduğum oluyordu. Fakat kafama, çıkmaz bir şekilde yerleşmiş olan o korkunç hüküm, derhal kendini gösteriyor: “Unutma, unutma ki, o sana daha yakındı… Buna rağmen böyle yaptı…” diye beni hakikate davet ediyordu. Herhangi bir kimsenin bana bir adıma kadar yaklaştığını görüp ümitlere düşsem, hemen kendimi topluyor: “Hayır, hayır, o bana daha çok yaklaşmıştı, aramızda artık mesafe bile kalmamıştı… Fakat işte sonu!” diyordum. İnanmamak, inanamamak… Bunun ne kadar korkunç olduğunu her gün, her an hissediyordum. …Ne lüzumu var? Yeni aldanmalara, yeni inkisarlara düşecek olduktan sonra ne lüzumu var?” diyordum. Dünyada bir tek insana inanmıştım. O kadar inanmıştım ki, bunda aldanmış olmak, bende artık inanmak kudreti bırakmamıştı. Ona kızgın değildim. Ona kızmama, darılmama, onun aleyhinde düşünmeme imkân olmadığını hissediyordum. Ama bir kere kırılmıştım. Hayatta en güvendiğim insana duyduğum bu kırgınlık, adeta bütün insanlara dağılmıştı. İnsanlara kızmama imkan yoktu, çünkü insanların en kıymetlisi, en iyisi, en sevgilisi bana en büyük kötülüğü etmişti; diğerlerinden başka bir şey beklenebilir miydi? İnsanları sevmeme ve onlara tekrar yaklaşmama da imkan yoktu; çünkü en inandığım, en güvendiğim insanda aldanmıştım. Başkalarına emniyet edebilir miydim?

Her şeyi, her şeyi, bilhassa ruhumu hiç bulunmayacak yerlere saklamalıydım…
"
*


* Sabahattin Ali, Kürk Mantolu Madonna

Fotoğraflar:
http://cutteroz.deviantart.com/art/I-Am-Home-31239751
http://przypadek.deviantart.com/art/10-39238079

5 yorum:

Wolfteam Uzmanı dedi ki...

Yer imlerine eklenmiş bir siteye bile her zaman bakamamak... Zaman?

Senin en çok sevdiğin insan şuan için Sabahattin Ali sanırım. Benim için öyle olurdu. Bu kadar da anlatılmaz ki... Birde diğer tarafından bakınca; yer-zaman-insan ayırt etmiyor bazı durumlar. Bir zamanlar Sabahattin Ali de yaşamış o unutulmaz "an"ını.

Hani sigara içiyorsa insanlar; kanser olmayacaklarına inandıkları içindir. Tıpkı iyilerin başlarına hiç kötü birşey gelmeyeceklerini düşünmeleri gibi. Aslında en çokta onların hakkı var bunu düşünmeye. Ama bu hayatın hiçbir zaman mantığı olmadı ki...

Bu hayat denen "an"lar topluluğu, ne "an"lar getirsede başımıza, sadece anımızda bir "an"dan başka birşey olmuyor. Elbette o "an"lar bizi değiştirecek. Değiştirmezse zaten sıradan bir "an" olacak. Sadece değiştirirken o kötü "an"ın kötülüğünde kaybolmamak lazım. Kaybolmanın yolaçacağı şey o "an"ın istenmeyen rolündeki bir insan olmataktır. O "an"ın istenmeyen rolünde olmayı kabul edip, etmemekse kontrata atılan bir imza kadar kolay olmayacaktır.

Ne kadar uğraşsada insan hep açık kalır kalbinde zayıf bir nokta. Ve yaşadığı her "an" bir çimentoyla kapatır o açığı. Açık ne kadar büyükse harcanan harçta o kadar çok olacaktır. Betonlaşmış bir dünyada gitgide daha çok taşlaşan bir kalpten başka birşey bırakmaz bize o "an"lar.

Anında kalacak o "an"ı kapatılabilmiş bir açık olarak düşünerek, bu betonlaşmış dünyada seni her zaman "düşünecek" ve "isteyerek üzmeyecek" kalpTAŞların olduğunu bilerek yaşayabilmen dileğiyle... Çünkü, her defasında öyle "an"lar olur ki betonlaştıran "an"lara inat; deprem olur, su olur yıkar betonarmemizi ve bize sadece acı-tatlı bir hayat ile yıkıntıların arasında bir kalp bırakır...

Butterfly dedi ki...

Bir insana ancak onun sana izin verdiği ölçüde yaklaşabilirsin, ne daha yakın ne dfe daha uzak, ne akdar izin verirse o kadar, ve eğer bu onu ya da seni acıtacak bir yakınlığa dönüşmüşse bil ki buna izin veren olmuştur, ne kendini suçla tek başına ne de diğerini!

Göz dedi ki...

Sorun yakınlıktan çok uzaklık aslında..
Çölde vaha görmek gibi, orada olduğunu sandığın şeyin yerinde yeller estiğini bir tesadüf eseri kavramak ağır geliyor.

Her şey oluyor, her şey büyüyor, her şey geçiyor...
Kalan yine hayat! (ki o da sonsuza kadar tekelimizde değil)
Tam da bu yüzden silkinmek gerekiyor. Zira hayat beklemiyor, kendi akışına bakıyor o...

Harif Ka dedi ki...

Bir insanın bize her şeyini verdiğini zannettiğimiz anda onun hakikatte bize hiçbir şey vermiş olmadığını görmek.... ile baslayan kisimda bir "insanin" degil bir "kadinin" olmasi gerekiyor ki bilerek mi degistirdin bilmiyorum Gozde.
Kadinlari tasvir etmesi acisindan bu kadar ozenli ve dikkatli olmasi ve bunu 1940larda yapmasi, yine bir Sabahattin Ali klasigi olan bu kadar oz ve kisa yazmasi muthis birsey ama S.A. icin hic sasirtici degil...

Göz dedi ki...

Neredeyse 2 sene geçmiş üzerinden..
İnan hatırlayamadım "kadın" olup olmadığını; zira benim okuduğum, kitabın ilk baskısı, ya da o dönemdeki baskılarından biriydi. Şimdi elimde yeni basım bir Kürk Mantolu Madonna var, bir süredir öylece yatıyor. Vakti geldiğinde bir daha okuyacağım. Sonra muhtemelen bir daha, bir daha...:)