Hayır, günlük değil; blog hiç değil. (Bkz: vatandaş Türkçe konuş!) Olsa olsa, kıyıda köşede kalmasına gönlün razı olmayacağı çiziktiriklerin bir derlemesi. Eğlencelik... Çekirdek gibi!
23.02.2008
Bir Akşamın Kalbi
Buralarda herkes kazanır, ya da kaybeder. Kural bu, terazinin bir kefesi inerken diğeri yerinde kalamaz. Bana sahipsin, ya da değil... Ortası yok bunun, ya yukarı, ya aşağı...
Üzerimden bulutlar, bulutlar geçti; gözlerimden yağmurlar aktılar üstüne üstüne... Kapkara günlerdi. Öldürmedi. Güçlenmekten başka ihtimal yoktu önümde.
Beni sevdin. Herkesten çok düşünen beni sendin. Sadece iyiliğimi isterdin. Öyle dedin. Öyle olsun. Duvarlarım vardı. Çevreledim kendimi. Seni yalnız bıraktım. Kendimi yalnız bıraktım. Öyle dedin. Öyle olsun.
Akşam olunca tüm gölgeler kalkardı. Karanlığın içindeyken karanlıktan korkulamazdı. Sen yanımdayken her şey çok kolaydı. Yanımdayken. Bir o kadar da yalnız. Yanımda ve tek başına...
Zaman geçti yanyana. Çok uzak durduk. Bir evde iki ayrı dünya kurduk. Sustuk. Kalplerimizi söylenmemiş sözlerle doldurduk. Ve bir anda-küçücük bir zaman diliminde-koptu pamuk ipliği...
Bir akşamın kalbinde bıraktım seni. Koyu, zifiri bir akşamdı. Dönüp arkama bakmadım, terkederken seni gözlerimde yaşlarla...
Ve sen bunu görmedin.
Ve hiç bilmeyeceksin.Seni seviyorum hala bazen. Hayal meyal... Uyandığımda anımsayamadığım güzel bir rüya gibi...
Biliyorum bu yeterli değil. Hiç değil.
18.02.2008
Aynalar
Fakat iflah olmaz bir Elif Şafak hayranı olarak "ayna" sözcüğünü ilk okuduğumdan beri aklımda dönen tek şey aşağıdaki pasaj. Nasıl etkilenmişsem, nasıl içime işlemişse artık...
Narsizmin sadık hizmetkarı hakkında çiziktiremiyorum.
Ben susma hakkımı kullanıyorum, Elif Şafak şakıyor:
"Her tiyatro sahnesi büyük bir aynaydı, izleyicilere tutulmuş; ve her ayna büyük bir tiyatro sahnesiydi, hayatın göbeğine kurulmuş. İnsanlar, geçmişin çıbanlarından artakalan çukurları paha biçilmez taşlarla kapatan, bugünün kisvesindeki yırtıkları cafcaflı unvanlarla yamayan, rüyalarındaki geleceğe baktıklarında gözleri kamaşan insanlar, tiyatro sahnelerinde aynaları görürdü; aynalarda da tiyatro sahnelerini. Aynalı sahneler olanla olmayanın, sahip olunanla sahip olunamayanın tuhaf bir karışımını ikram ederdi. Herkes kadirince tadardı bu nimeti.
...Aynalardaki suretlere dokunmak kabil değildi. uzanan eller, aynaların sırlarına dokunur dokunmaz hadlerini hatırlayarak gerisin geri çekilirlerdi. Sert yüzeyde kıvranan tırnakların çıkarttığı o iç gıdıklayıcı ses kalırdı geride.
Oysa sağırdı aynalar."
Elif Şafak, Şehrin Aynaları
P.S. Thanks again Adnrey!
Fotoğraf: http://adnrey.deviantart.com/art/Hide-and-seek-game-mirror-65186720
For those who have no respect
16.02.2008
DELİ
Aynı bunun gibi, kendi içimde istikrarlı istikrarsızlıklar barındırıyorum. İçimden bir ses dellenip "hadi kalk gidelim" derken, diğeri olabildiğince derine kök salma arzusuyla "bok yeme, otur!" diye dürtüyor onu. Bir an "harç bitti, yapı paydos!" diye ayaklarımı uzatacakken, aklımı rafa kaldırıp, daha iki soluklanmadan yeni bir koşuşturmacanın içine dalıveriyorum. Tam da artık "kimseler inancım kalmadı benim, dost bilip sevdiklerimden el aman dedim" diye terennüm ederken, yine birilerinin şefkatli kollarına bırakmış buluyorum kendimi...
Bir yarım akıllı, bir yarım deli...
Dört yanım akıllı, bir yanım deli...
Herkes akıllı, bir ben deli...
Bir ben deli!
Evet, ruhum sahibini arıyor. Ve tam da yerine düştüm.
Çok ağlattılar, ama farkında olmasalar da bir o kadar büyüttüler beni. Büyüdüm.
Buna rağmen hala bir yarım akıllı, bir yarım deli... Herkes akıllı da, bir benim deli!
Övündükleri sevgileriyle ağlattılar beni.
Sahte düşlerle oyaladılar, aldattılar... Bunlarla büyüttüler beni.
Ve işte karşılarındayım:
Dört yanı akıllı bir yanı deli bir yarımakıllı, bir DELİ...
P.S. Seviyorum sizi Mor ve Ötesi, sağolun!