11.12.2007

Bunal-ım

"(...)Türkçe'de depresyon bir 'fiil'den ziyade, bir 'mekan' gibi algılanır. Bu sebeptendir ki, 'bunalım-da' ya da 'bunalım-dayım' denir. Sanki 'bunalım' bir mekanmış gibi. İçine girilen karanlık bir oda... İçinde kaybolunan bir koca kıta... 'Burada' değil, bir 'öte-mekanda'dır bunalımda olan kişi. Burada olduğunu sanırsın ama aslında o görünmez duvarlarla ayrılır etrafındakilerden.
Sadece 'mekan'la değil, 'zaman'la da ilişkisi başkadır bunalımda olanın. Kırılmıştır varlığının çalar saati. Arızalanmıştır.

Bunalımda olan her insan gibi, aynadaki kadın da şaşırmış zamanın ritmini. Habire geçmişi düşünüyor. Kuruyor zihninde. Olan biten her şeyi yeniden canlandırıyor. Habire...
Öylesine takılmış ki eskilere, ilgisi teması kalmamış ne şimdi ile ne gelecekle. 'Zaman'ı kuyruğundan tutayım derken, 'an'ı kaybetmiş hepten. Bozuk plak gibi takılmış kalmış bir çentikte, yapışmış aynı nakaratın aynı dizesine, döne döne. Oradan öteye geçemiyor. Hatırlamakla değişse hatıralar... Bile bile değişmeyeceklerini, tek tek çekip çıkarıyor hafızasının raflarından her birini. Sil baştan yaşıyor çoktan yaşanıp bitmiş şeyleri. Geçmiş, çiğneye çiğneye tadı çoktan acılaşmış bir sakız olmuş damağında. Çektikçe uzuyor. Tekrar tekrar aynı şeyleri hatırlamaktan sıkılmamış kadın. Sıkılmış kendisi olmaktan.
(...)Sanıyor ki kadın, hüznün filtresinden geçemeyen her şey ona yabancı. 'Mutluluk'a 'münafık' muamelesi yapıyor da farkında değil. Nereye baksa üzülecek bir şey görüyor anında.
(...)Hiç bu kadar korktuğu olmamıştı kendinden/beyninden/yüreğinden ve yapabileceklerinden...
Hiç bu kadar uzaklaştığı olmamıştı alıştığı ılıman ruh iklimlerinden..."*

Her şeyden korkulur da, insanın kendinden korkması ürkütücü geliyor kulağa. Hayatımıza şekil veren onca etkeni kontrol edemeyiz. Fakat kendi kontrolünü kaybettiğini farkediyorsan, bir durup düşünmenin vakti gelmiş demektir.
Ağızlara sakız olurken, bir ruh halini tasvir etmekten çok girilip çıkılan karanlık bir tünel halini alıyor "bunalım". Karanlık olduğu kesin. Hatta bir çeşit karabasan...
İnsanı en hazırlıksız anında gafil avlayan, göğsüne çöküp sesini kesen bir karanlık.
Sadece ruhu değil, bedeni de hükümranlığı altına alan kara bir güç.
Musallat olduğu ruhun tüm pırıltısını, yaşam enerjisini emerek beslenen; günbegün güçlenerek gözlerdeki feri söndüren, tahammülü tüketen, rutin işleri bile cehennem azabı haline getiren bir sülük.
Kurtulmak için debelendikçe insanı içine çeken bir batak.

Ne kendini tamamen onun kollarına bırakmak, ne de onunla ölesiye mücadele etmek...
Yapılacak tek şey var; onun yorulmasını bekleyerek güç toplamak, ve zamanı geldiğinde onu tarihin tozlu sayfaları arasına uğurlamak.

*Elif Şafak, Siyah Süt

Dipnotçuğu: 3 Aralık'ta kaleme alınan bu yazı, teknik aksaklıklar nedeniyle ancak şimdi okunabilir kılındı.
Olur öyle...

Resim: http://alikaanpehlivan.deviantart.com/art/bir-nihavent-yalnizlik-66894859